Monday, December 3, 2018

Loş


Tenini yakan denizin tuzu mu, zamanın akışı mı bilemedi. Yürürken bedeninde kendi varlığından başka bir şeyler daha taşıyordu. Ne olduklarını bilmeden.  Aniden yükselen bir dalga belinin üstüne kadar vurdu, geri çekilmekte biraz tereddüt etti. Ya da zaman giderek daha yavaş geçiyor, duraksıyordu. Ölümsüzlüğe doğru bir nefes. Deniz kokulu. Dalgalı. Uzak. Engin.  Denizin öte ucunda, çok uzak bir sahilde bir başkasının suya doğru yürüyüp yürümediğini merak etti. 

*

Deniz düşünde adamın kendini rüzgara bırakıp içine yuvarlandığını gördü. Derinlerinde yükselen su bitkileri çiçek açtılar. Çiçeklerden biri ağzını bir yatak gibi açtı. Adam varlığında taşıdığı ne varsa onların ağırlığıyla süzüldü aşağı doğru. Derinde dalga yoktu. Nefes de. Sadece loş bir ışık. Çiçeğin ağzına doğru süzüldü, açık olan yapraklardan birinin üstüne boylu boyunca yattı. Diğer yaprak yavaşça üzerine doğru kapandı. Deniz uyandığı zaman düş uzak bir sahilde ona doğru yürüyen bir başkasının aklında devam ediyordu. Dalgalar onu alıp ufka doğru taşıdı.


*

Yumduğu gözlerini açtığında hala aynı kalabalığın içindeydiler. Bıkkınlıkla yanındakine gülümsedi, 'gitmek istiyorum' dedi, 'uzağa gitmek.'

No comments:

Post a Comment