Tuesday, December 30, 2025

Dedem ve Marx

Beşparmak Dağı’nın arka yüzündeki tek tük köylerin en tenhasında, odun sobasıyla ısıtılan ve  televizyon ekranında belirip kaybolan, belirip kaybolan, belirip kaybolan dünyanın sürekli bir sessizlik içinde izlendiği bir köy kahvesinde otururken kapıdan içeri hışımla Karl Marx girse ve ona evlilik kurumunun mülkiyet ilişkilerini belirlemedeki çekirdek rolü üzerine görüşlerini şevkle anlatacak olsa, dedem onu pek aklı yatmasa bile saygı ve iyi niyetle dinler, gönlünü kırmadan geçiştirir ve ağır adımlarla kendi evine doğru yürüyüp orada sessizce dünyayı izlemeye devam ederdi. 

Ama dedem, orospuların ve dandylerin cirit attığı bir Soho mahallesindeki ucuz bir kafeye paldır küldür dalıp Karl Marx’a  alın yazısı ve kader birliği hakkındaki görüşlerini anlatsa Karl Marx en fazla dinliyor gibi yapar (inandırmayı da becerir), dedeme değil, dedemin onun aklındaki figürüne ait fikirlere karşıt fikirlerini  duraksamadan dile getirir ve sonra da önündeki kağıda kaleme geri dönüp, kitlelerden çalınan tarihe bir doğrultu kazandırmaya çalışa çalışa yeni bir insana doğru ilerlemek için çabalamaya devam ederdi.

Fakat,
birbirine ulanamayan iki günün arasındaki
nasıl başladığı ne zaman biteceği belirsiz
sıkıntılı bir akşamda
ikisi birden aynı anda
kulak zarımdan, gözümün akından geçip
palas pandıras dalınca
kafa tasımdan içeri,
benim elimden ancak
kahkahalar atmak geldi.

Dünyaya düşmüş bulunan
bahtı da  onu
tarihin dışında
bir adaya fırlatıp unutan ben,
delirdiğim anlaşılmasın diye
kahkahalar attım güneşe doğru.

Güneş de tevazu gösterip
Yanaştı  bana yeniden,
Aramıza turuncu bir köprü kurdu
Ve  bedenimin bir noktasına dokunup
Taşıdı ışığından kamaşan gözlerimi
Uzağa çok uzağa,
Dağın ve bakışımın  ötesine doğru.

Denedim elbette durulunca,
Kitlelere enjekte etmeyi kendimi.
Olmadı, zerk  etmeyi denedim.
Olmadı ,denemeyi denedim sadece
Uyuşuk bir kabullenmişlikle
geleceği beklemeyi denedim.

Daralır gibi olunca aramızdaki köprü,
Kendimi tutamayıp ‘bakın’ dedim
‘mümkün.  Dedem  kimsenin hakkını yemedi.

Ama ne kadar çabalasam da
Ne teoride, ne pratikte
pek biri işitmedi.

Halbuki bir duyan çıksa,
Ne zinciri, sevinçten aklım bile
çoktan kaybolur giderdi.

Hem teorisi, hem pratiği.

Bulut
Nisan 2006,
Nottingham

Fotoğraf: Gambili, Aralık 2006